Wednesday, January 17, 2007

30 Yıllık Bilanço...


1977-2007... 30 yıldır yeryüzündeyim. Bugünün doğum günüm olduğunu sanmayın, değil. Daha hala bikaç ayım var :) Saat çok geç oldu ama uyku tutmadı. Saatlerdir Google'a eski arkadaşlarımın isimlerini yazıyorum. Ve bunu ilk kez yaptım. Bi bilseniz nelerle karşılaştım. Yıllardır görmediğim bi arkadaşımın bi oğlu olmuş. Resimlerini bile gördüm nette. Şu Google nelere kadirmiş, bi kez daha anladım :)))

Sonra düşünmeye başladım. Belkide farkında olmadan terapi yapıyorum kendime. Birilerini ve bişeyleri hatırladıkça çocukluğuma doğru iniyorum. Ve bu yolda karşılaştıklarımla hesaplaşıyorum sanki. Kimine ben hesap soruyorum, kimi de bana soruyor. Çok garip bi gece yaşıyorum anlayacağınız... Az önce bunları düşünerek yatağıma gittim ama yarın sabaha bişey kalmayacağını düşünüp geri geldim bilgisayarımın başına. Hatta isimleri ve sorularıda yazmayı düşünmüyor değilim şu an.

Hayat ne garip bişey... Düşünüyorum da, kaybettiklerim kazandıklarımdan daha fazla... Ama her kayıpta (iyi yada kötü tartışılır) bir kazanç aslında... Kaybettiklerimi düşünüyorum : Hepsini çok sevdim, çok değer verdim. Çünkü ben insanları önce severim. Peki, neden kaybettim? Hepsinde suçlu benmiydim? Bi çoğunda evet... Suçum kiminde fazla sevmekti, kiminde sevip ilgi gösterememekti, biçoğunda hayırsızlıktı, arayıp sormamaktı ama ben hiç sevilmedim mi acaba? Çünkü bende aranmadım, sorulmadım ve merak edilmedim. Ayrıca çok fazla taviz vermek ve alttan almak, fakat zaman içinde yıpranıp bigün volkan gibi patlamakta benim suçum. Neden biriktirdim ki? Neden zamanında tepki vermedim. Neden rahatsızlıklarımı hemen söylemedim. Neden beni yanlış tanımalarına izin verdim. Neden belli : Onları kırıp kaybetmekten korktum, üzmek istemedim. Ama sonuç değişmedi. Bigün gittiler. Çünkü onlar beni öyle tanımamışlardı. Suçlu benim, olduğum gibi görünemedim. Bende kızarım, bende üzülürüm demedim asla.

Az önce saydım, öyle çok arkadaşım olmuşki bugüne kadar... Hepsini hatırlıyorum. Ve nedenleri düşündüm. Hiçbirinde kaybetmemin kötü bir nedeni yok. Bu içimi rahatlatıyor. Hatalarımı görüp kabul ediyorum. Bu da ikinci savunmam.

Peki kendi hatalarımın nedenleri neler? Çünkü ben hiçbir zaman gördüğünüz kişi değildim. Okulda, işte siz beni hep gülerken gördünüz. Hep mutlu bildiniz. Ama benim sorumluluklarım vardı, hayatla savaşım. Sizlerin yok muydu? Vardı, hepinizin vardı. Benden iyi durumda olanlarınız da vardı, kötü durumda olanlarınızda... Niyetim hayatımdan şikayet etmek değil. Kimse beni yanlış anlamasın. Söylemek istediğim, ben size yeterince zaman ayıramadım. Hayatım o kadar parça parçaydıki 30 yıldır, sizlerde o parçalardan biri oldunuz. Ve ben tüm parçaları bir araya getirip bütüne bakabilmek için gerekli zamanı bir türlü bulamadım. Ben geçmişi sorgularken, geleceğimin hayallerini istediğimden farklı kurdum ve aslında ne istediğimi bir türlü anlayamadım.

30 yaşındayım... Pişmanlıklarımı düşünüyorum. sadece bir elimin parmaklarını geçmedi. Bu güzel... Ama en büyük pişmanlığım sevdiklerime yeterli zamanı ayıramamak ve en önemlisi bunu söyleyememiş olmak. Ve bu akşam, parmaklarımdan biri kesiyorum. Pişmanlıklarımdan birini yok ediyorum.

Berna, Şebnem, Özlem, Pelin, Ferda, Burçin, Ahmet, Biriz, Hasan, Nurullah, Ulaş, Aylin, Gülçin, Oğuzhan, Arif, Mustafa, Erman, Cumhur, Ali İhsan, Canan, Berrin, Abit, Ayla Abla, Ahmet Abi, Aynur, Uğur, Alev, Ayşe, İdil, Şenol, Seda, Günnur, Cansel, Burhan, Çiğdem, Selin, Murat, Derya, Vesile, Ümit, Turan ve ismini hatırlayamadığım için bana ikinci kez kızacak olan tüm arkadaşlarım....

BEN HEPİNİZİ ÇOK SEVDİM. HEMDE ÇOK....

VE HEPİNİZ BENİM İÇİN ÇOK DEĞERLİ OLDUNUZ.

KIRDIKLARIMDAN ÖZÜR DİLİYORUM, KIRILDIYSAM DA ARTIK HATIRLAMIYORUM!


Ve gelelim bugüne... Yanımda ve hayatımda olanlara... Ve beni ne olursa olsun anlayabilip bırakmayanlara... Siz kendinizle ilgili olanları buralardan okumayın, sizi kaybetmeye niyetim yok. İçimden geçeni yüzünüze söyleyebiliyorsam, sizde yukarda adını yazdığım kayıplarıma teşekkür edin ve ben hala içimdeki çocuğu büyütmeye uğraşırken bari siz elimi bırakmayın...


İkinci 30 yılımın sonunda yazacağım kayıplarımdan çok kazançlarım olsun... Allah yardımcım olsun...

Thursday, January 11, 2007

Hayatın Rengi Nerde Saklıymış? Buldum...


Çocukları severim oldum olası... Aslında ayırmam ama, nedense erkek çocukları biraz daha fazla severim. Nedenini bir erkek kardeşim olmamasına bağlıyorum. Erkek kardeşim olamadı ama kızkardeşim sayesinde 2 ay 14 gün önce bir erkek yeğenim oldu... Aylarca dünyaya geleceği günün hayalini kurduk annem ve kardeşimle. İlk ultrason görüntüsünü aldığımızda, ufacık bi kalbin attığını gördük. O anı unutamıyorum. Aylar sonra cinsiyeti belli oldu : Erkek :) Ben uçuyorum tabi mutluluktan. Herkes bana teyze diyor. Teyze aşağı, teyze yukarı... Sonra ismi belirleniyor : Demir

Kardeşim "Murat Demir olsun.." diyor. Murat eniştemin adı. "Babasının adını da adının başına koyalım..."

Ve 27 Ekim 2006.... Ramazan Bayramı'ndan 2 gün sonra doktor bugün Demir'i alıyoruz diyor. Sevgili yeğenim doğumuna 10 gün kalmış olmasına rağmen dünyaya gelmek için sabırsızlanıyor.

O günü unutamıyorum. Hastaneye gidişimizi, kardeşimin ameliyata hazırlanışını...... Ameliyathaneye giderken asansöre tek başına bindirildiğinde, o gözyaşlarını tutamamıştı bende yanında olamamanın verdiği üzüntü ve doktorun dediğine göre yaklaşık 1 saat sonra yeğenimle tanışacak olmanın verdiği üzüntü-heyecan-mutluluk karışımı duygularla yüreğimi....

Aradan 20 dakika geçmişti, bende ağlamaktan kendimden.... Hastane odasının kapısından hızlıca giren hemşiremi beni kendime getirdi yoksa Demir'in incecik sesiyle ağlaması mı şu an tam hatırlayamıyorum... Ama yatağın üzerine, hemşirenin bıraktığı şeyin, bir bebek değil, hayatın anlamı, neşesi, mutluluğu ve RENGİ olduğunu daha o an anladım. Teyze olmak çok güzel evet, ama ANNE olmak... İşte bunu anlatmaya kelimelerim yetmez benim....

Az önce Demir'in yanından geldim eve... Kokusu hala burnumda, kusmuk lekesi de omzumda :)))